Добавил:
Upload Опубликованный материал нарушает ваши авторские права? Сообщите нам.
Вуз: Предмет: Файл:
uchebnik_tureckogo_Kuznecov.doc
Скачиваний:
73
Добавлен:
11.02.2016
Размер:
3.36 Mб
Скачать

13. Aşağıdaki tümceleri Türkçe'den Rusça'ya çeviriniz:

1. Ne yazık! Bu adam Türkçe konuşmıyor. 2. Siz kadınca bunu benden iyi anlatırsınız. 3. Sizce ahbabınız haklı mıydı? 4. Elime kalınca bir kitap verdi. 5. Yarın ailece bir kır gezintisine gideceğiz. 6. Çocukça sualler soruyorsunuz. 7. O benden yaşça büyüktür. 8. Bu gerçek herkesçe malûmdur (= biliniyor). 9. Size açıkça söylüyorum: bu işte haksızsınız. 10. Bana neden bu kadar sertçe bakıyorsunuz? 11. Biribirimize çok arkadaşça bakıyoruz. 12. Büyükçe bir salona giriyoruz. 13. Sessizce İçeri girdiler.

14. Doğruca müdürün yanına çıktım. 15. Onunla saatlerce konuştuk. 16. Bende ingilizce bir kitap yoktur. 17. Bunca saat bekledik. Hep boşuna! 18. Dikkat ettim, şu güzelce kız buraya sıkça gelir.

14. Переведите на турецкий язык:

l. Всемирно известный человек. 2. Они отдыхают всей семь­ей. 3. Его трудолюбие всем известно. 4. Это решение приня­то правительством неделю тому назад. 5. Он не читает ни по-английски, ни по-турецки. 6. По-моему, вы не правы. 7. Он по возрасту меньше (младше) вас. 8. По желанию клиентов мы откроем мастерскую на полчаса раньше. 9. Мы вошли в довольно просторную комнату. 10. Как женщина (по-женски) она знает это лучше нас. 11. Пусть скажет откровенно: чего он хочет? 12. Они глядели друг на друга очень по-братски (по-товарищески).

15. На закрепление ключевых слов 13 урока:

1. Otomobil uzmanı (mütehassısı) 2. Aman, ne karın ağrısı! 3. Yan aç yarı tok, müessesesine gitti. 4. Doydum, başka bir şey

istemem. 5. Bu ülke esaslı bir gelişmeye muhtaçtır. 6. Ben esasen bunu önceden biliyordum. 7. Şu cifte bakın. Ortalığa nasıl da şenlik katıyorlar! 8. Bu öneriyi öne (ileri) süren ben değilim. 9. Buraya sırf can sıkıntısını dağıtmak için geldi. 10. Bak, nasıl sürüyor atını.

11. Bu iş iki saat sürer. 12. Esas Ödevimiz bunların hepsini (karınlarını) iyice doyurmaktır. 13. Türk Dil Kurumu. 14. Burası bir kurum mu? — Hayır, bir işyeri. 15. Senin için hepsi bir mi? 16. Meğer bize çok kızmış.

l. Теперь он лишен всего. 2. Спасибо, я не голоден (я сыт). 3. Основу этого предложения вы, несомненно, знаете. 4. В этих статистических данных мы не нуждаемся. 5. Велите раз­дать всем по чашке мясного бульона. 6. Оказывается, в после­дние годы эта страна очень прогрессировала. 7. Ветер разве­ял облака.

1. Koyun sürüp yetiştirmek bir çobanın ödevidir. 2. Yirminci yüzyılda (asırda) toprak böyle mi işlenir? Nitekim geçen yıl hiç ürün (mahsul) kaldırmamışlar. 3. Kıt akıllı adam. Armudun biri yani. 4. Haber birkaç günde tüm (bütün) müesseseye yayılmış. Binaenaleyh yayanlar da var. 5. Bu günden itibaren sırf asri aletleri kullanmak niyetindeyiz.

l. Табаководство здесь не распространено. 2. У меня нет та­кого намерения. Впрочем, наше предприятие в такого рода инструментах не нуждается. 3. Какой скудный урожай! 4. Вы поспели как раз вовремя. 5. Хватит и этого. 6. Все продают виноград. Следовательно (значит), он здесь растет.

1. Bardağın ağzı. 2. İkinci lokmayı tam ağzına götürüyordu, birdenbire kapı çalındı. 3. Hay Allah! Müşteriler geldi de sofra kurulmuş değildir. 4. Bu benim işime elvermez, başka tekliflerden yararlanmak niyetindeyim. 5. Şu etli sebzenin tadım nasıl buldunuz? 6. Bu helvanın tadı az. 7. Dikkat et, oğlanın ağzı tütün kokuyor. 8. Hiç iştahım yok! 9. Bu nevi sebzenin tadına doyulur mu hiç? 10. Bir takım sınav verdi. 11. Takımımız iyi formdadır.

12. Ne lezzetli armut!

1. Пресная вода. 2. Мы поговорили в свое удовольствие. 3. В списке вашей фамилии нет. 4. Принесите письменный при-

бор. — У нас есть только столовые приборы. 5. Одного кус­ка недостаточно. Дайте еще (и еще). — С удовольствием. 6. В зале пахнет цветами. Клиенты будут довольны.

1. Ne pahalı mal. Ben böylesini ısmarlamadım. 2. İsteğinizi memnunlukla yerine getirmeğe hazırım. 3. Rasgele cevap verdim. Beğenmedi. Az kalsın kırık (fena) not alıyordum. 4. Her zamanki gibi bugün de dargın görünüyordu. 5. Taze haber çok. Açıklatın. 6. Gür saçlı adam: «Kendimizi Allaha ısmarlayalım da duraksamayıp bu zor yola koyulalım». 7. Ne güzel konuşur! Neden not tutmuyorsun? 8. Lokantada hesabımız beş lira tuttu. 1. У него счет в банке. 2. Я хочу рассчитаться. Я съел суп и биточки. 3 Я заколебался (приостановился): брать или не брать? 4. Ну и дороговизна! Отметьте: бутылка вина—... лир. 5. Как всегда, я заказал немного творога. 6. О боже! Чуть не упал.

TÜRKİYE'DE KÖY HAYATI

Türkiye bir tarım ülkesidir. İstatistikler gösteriyor ki Türkiye nüfusunun %82 si köylü, %18-i kentlidir. Bu nüfusun yüzde seksen kadarı tarım işleriyle geçinir. Bununla beraber sırf sanayi değil, bu ülkenin ziraatı da esaslı bir gelişmeye muhtaçtır. Türk köylüsü ne iş yapar, neyle geçinir?

Ülkenin doğu bölgelerinde köylüler en çok hayvan yetiştirirler. Nitekim ülke topraklarının %50, 2 sini çayırlar teşkil eder. Bununla beraber büyük miktarda hayvan sahibi vatandaşlar azdır. Mühim bir kısım köylüler (sığırtmaç ve) çoban olarak çalışırlar. Çobanlar kendi koyun ve mallarını ve çok hallerde (çok defa) her hangi bir ağanın hayvanlarını sürerler.

Türk köylüsünün çoğu toprak işleriyle uğraşır. Gerçi sürülen veya ekilen topraklar memleket topraklarının ancak % 16, 6 sıra teşkil eden (Toprakların kalan kısmı ormanlar (% 15, 3), mahsul getirmeyen topraklar (%14, 8), sebze ve meyva bahçeleri, bağlar (% l, 8), nihayet göller (ve bataklıklar1) (% l, 3) dür). Ekilen toprakların %70 kadarı birkaç bin toprak beyinin elinde. Büyük toprak sahipleri faldı; topraksız

1 batak(lık) — болото

veya az topraklı köylüye toprak dağıtmak niyetinde değildirler, bu çeşit köylüyü kendi çiftliklerinde, kendi tarlalarında çalıştırmayı yeğlerler. Bundan dolayı da ülkede şimdiye dek esaslı bir toprak kanunu kabul edilmemiştir. Türk çiftçilerinin önemli bir kısmı eskisi gibi topraktan yoksundur.

Fakir, az topraklı köylünün elindeki toprak ufak parçalar halinde olup çift sürme işinde eski aletler kullanılır. (Örneğin karasapan1). At, öküz hatta inek gibi canlı aletler de doğalca çok çalıştırılır. Toplanan ürün de çokluk kıt olur. Gerçi Türkiye'de asri tarım makinaları yok değildir, amma bunlar kural olarak toprak ağalarının elindedir. Köylünün çoğu paradan ve binaenaleyh zirai teknikten mahrumdur.

Uzmanlar açıklıyor ki ülkede en çok ekilen nebatların başında buğday, arpa ve mısır gelir. Bunlar her yerde iyi yetişir. Karadeniz sahillerinde yetiştirilen tütünler dünyaca meşhurdur.

Köylülerin bir kısmı bağcılıkla meşguldür. Türkiye'nin iklimi ve toprağı bağcılığa çok elverişlidir (müsaittir). Bundan dolayı bağlıklarla meyva bahçeleri her tarafa yayılmıştır. Burada üzüm, armut, elma gibi her nevi meyva yetiştirilir.

LOKANTA

Ahmet Baksana, spor sarayında yeni bir sergi açılmış. Bu pazar gününden faydalanarak (yararlanarak) gitsek olmaz mı?

Bedri: «Tok acın halinden anlamaz» derler. Galiba aç da tokun halinden anlamadan (anlamaktan) yoksundur.

A: Ne demek istiyorsun yani?

B: Hiç söz anlamaz mısın sen? Demek istiyorum ki acım. «Aç» demedim mi? Sabahtanberi ağzıma bir lokma ekmek bile almadım.

A: Sabahtanberi mi? Gerçekten de çok acıkmışsındır. Ama bunun bir çaresi var. Yani demek istiyorum ki İsteğini memnunlukla yerine getirmeğe hazırım. Yolda bir

1 karasapan— соха

lokantaya uğrar, güzel bir yemek yeriz.

B.: Bilmem ki... Yanımdaki para elverir mi güzel yemek yemeğe?

A.: Aman, bu hususu hiç düşünme, benimki var ya, para! (İki ahbap yola koyuldu. İşte... caddesindeki bir lokantanın önünden geçiyorlar).

A.: Buraya uğrasak? Ne dersin? Bence fena bir lokanta

sayılmaz.

B.: Hay hay. Benim için hepsi bir. Ben rasgele bir lokantaya razıyım. Sırf bir parça bir şey yesem.

(İçeri girip biraz duraksadılar. Salon hemen hemen boştu. Hangi masaya otursalar?)

B.: Şu tarafa gidelim. Hem pencereye yakın, hem de yemek kokulan gelmiyor. İştahım yeter derecede açılmış, daha da açmak niyetim yok (... açmak niyetinde değilim).

A.: Sen bilirsin, itirazım yok. En eyisi şuraya otur ki açık pencere karşında olsun, ben de soluna oturayım.

(Oturdular. Masadaki sofra takımı tamamdı. Her zamanki gibi

her müşterinin önünde birbirinin üstünde iki tabak var, bunun

sağma bir kaşıkla bir bıçak, soluna da bir çatal konulmuştur.

Garson, elinde bir yemek listesi, derhal yanlarına gitti. )

A. (garsona): Bakar mısın? Çerez namına sizde ne var?

Garson: Peynir, sucuk, tereyağı, yumurta, börek, soğuk balık, her çeşit salata... Daha ne istersiniz? İşte liste, bakın.

A.: Bir bakayım... Ha, bana bir etli sebze. İster misin, Bedri? Mükemmel! İki sebze öyleyse. Tereyağı, sonra peynir de getir.

G.: Tamam, efendim. Başka?

A.: (Bedri 'ye): Çorba içmek istiyor musun? Benden paso (= ben

istemem).

В.: Bir çorba, hiç olmazsa bir et suyu içmek fena olmaz, sanırım. İki kap yemeği yemek sağlığa her halde zarar vermez, fayda verir. (Garsona) Ama yumurtalı olsun et suyu! İkinci yemek olarak da ya bir köfte seçelim, ya da...

A.: Birer kebap alsak? Ne gibi kebaplar var sizde?

G.: Döner kebap, şiş kebabı, çayır kebabı filân... 1

A.: En iyilerinden getir bize iki tane. Öyle ki tadına varalım.

G.: Baş üstüne, efendim.

A.: Şarap ısmarlayacak mıyız?

B.: İstemez. Ama gene sen bilirsin.

A.: Öyleyse iyilerden bir şişe kırmızı şarap. Bir tanesi kaça olacak?

G.:... lira.

B.: Hay Allah! Şu pahalılığa bak.

G.: İnanın ki başka yerlerden ucuz satıyoruz. Hem de şaraplarımız enfes... 2

A.: Olur olur, uzatma. Şey... Sonra elma suyu olacak sizde. Bir kabını getir. Bir susadım ki (= o kadar su içmek istiyorum ki... ). İşte hepsi bu kadar. Ha, az kalsın unutuyordum. Yemeklerden sonra İki tane kahve. (B. 'ye) Sütlü mü istersin, sade mi olsun?

B.: Erkek denen sütlü kahve içmez.

A.: Öyle deme, öyle deme. Ben aslanımıza tatlılardan da birşeyler getirtmek istiyorum. Hiç olmazsa üzüm armut getirsin.

B.: Sonra ekmeği de değiştirt. Masadaki taze değil. G.: Anladık beyim, tamam.

1 Döner kebap, şiş kebabı filân kebaplar çeşitlen. 2 enfes = pek nefis, pek güzel, pek tatlı.

(Garson uzaklaşır, bir süre sonra birer birer yemekleri

getirmeğe başlar, iki ahbap ağız tadıyle yer, içer, karnını

doyurur. Nihayet Ahmet Bey hesap görür, gitmeğe

hazırlanıyorlar).

A.: İşte şimdi her şey yerinde, değil mi? Kamımız tok. Şiş kebabı çok lezzetliydi enfesti, değil mi? Vallahi, tadına doyulmaz. Fakat saate bak. Beşe gelmiş. Çabuk olalım.

B.: Nedir bu acele? Nereye?

A.: Nasıl, sergiye gitmeyecek miyiz?

B.: Bana müsaade. Biraz dinlenmek ihtiyacındayım.

A.: Sergi de bir nevi dinlenme değil mi? Asıl gayemiz bu değil miydi?

B.: Doğal, doğal, fakat... Bir parça başımı dinlendirmek istiyorum. Sergiye yarın gitsek olmaz mı? Not et, yarın gideriz.

A.: Sen bilirsin. (Ahmet Bedri'ye biraz dargın olarak dışarı

çıkar).

ÇALIŞTIRMALAR

Соседние файлы в предмете [НЕСОРТИРОВАННОЕ]